Gerçek Muhabir

CHP'den kayyım açıklaması: AKP'nin tuzağına düşmemek için ''sokak'' demedik

GÜNDEM

CHP Genel Başkan Yardımcısı Yunus Emre, “Sert tepkiler vermek AKP ve MHP’nin siyasi tuzağına düşmek olur ve uzun vadede muhalefetin yürüttüğü stratejiyi baltalar” diyor.

Diyarbakır, Van ve Mardin’e halkın iradesini hiçe sayarak seçilmiş belediye başkanlarının yerine kayyım atanmasına tepkiler sürüyor

Kılıçdaroğlu’nun, kayyım atanmasına karşı ne yapacakları sorusuna, ‘Bu tür olaylar yaşanınca sokağa çıkmak, protesto etmek gibi durumları doğru bulmuyoruz’ yanıtı vermesi ise hâlâ gündemde.

Birgün'den Derviş Cemal, CHP Genel Başkan Yardımcısı, Milletvekili Doç.Dr. Yunus Emre ile CHP’nin kayyım tavrını ve Kılıçdaroğlu’nun kayyım açıklamalarını konuştu.

CHP’nin kayyım tavrı çok eleştiriliyor. Kayyım darbesine yeterli tepki verilmediği ifade ediliyor? Kılıçdaroğlu’nun sokağa çıkmayın sözleri de büyük tepki çekti. Ne dersiniz?

Öncelikle Kılıçdaroğlu’nun söylediği o sözler, bütünlüklü bir konuşmanın içinden cımbızlanmış ve ilgi göreceği için manşete çıkarılmış bir cümle. Konuşmasının bütününe baktığınızda Kılıçdaroğlu’nun kayyum uygulamasına oldukça sert bir tepki verdiğini; meselenin sadece HDP meselesi olmadığını, millet iradesinin yok sayıldığını ve demokrasinin son kırıntılarının da ortadan kalktığını, AKP’nin 12 Eylül Darbesi uygulamalarını bile geride bıraktığını söylediğini görebilirsiniz. Öte yandan 15 Temmuz sonrası ortamda, özellikle de referandum ile başlayan süreçte Kemal Kılıçdaroğlu’nun ve CHP’nin izlediği bir yol, bir strateji var. Bu bilinçli ve şu ana kadar meyvesini toplayan bir strateji. Nedir bu strateji? AKP-MHP iktidarının kavgacı ve kutuplaştırıcı siyaseti karşısında Kılıçdaroğlu ve CHP bu siyaseti etkisiz kılmak için uğraşıyor. Kayyum uygulaması da bir kez daha gösterdi ki iktidar, kavga ve kutuplaştırma siyasetinin yanı sıra olayı hukuk dışı bir boyuta çekmeye çalışıyor. Önceki kayyum atamalarında da, İstanbul seçimlerinin tekrarlanması sürecinde de bunları söylemiştik. Demokrasinin bütün unsurlarını alaşağı eden AKP iktidarı, artık seçim sandığına da, vatandaşın iradesine de saygı duymadığını ayan beyan gösteriyor. Fakat demokrasi ortak paydasında birleşen muhalefet olarak daha önce de yaptığımız gibi, İstanbul seçimlerinde olduğu gibi, demokrasi ve hukuk içerisinde kalarak -ve halkın gücüne dayanarak- AKP iktidarı karşısında bu mücadeleyi verip kazanacağız. Kılıçdaroğlu’nun da ifade ettiği şey buydu.

Kayyımlara, sandık darbesine karşı nasıl tavır alınmalı? Ne yapılmalı, yapılabilir? Ana muhalefet partisi daha kararlı, sert bir tepki veremez mi?

AKP hegemonyacı bir parti. Bu hegemonyanın iki türü var: İlki, MHP ile yaptığı gibi, onu asimile ederek, içinde eriterek, “güzellikle” kendi hegemonyasına dâhil etmek. İkincisi ise zorla, cebirle, kavgayla bastırarak hegemonyası altına almak. Yerel seçimlerde ağır bir yenilgi alan ve gücü günbegün eriyen AKP iktidarı, elindeki diğer seçenekler tükendiği için baskıyla, cebirle, hukuksuzlukla, demokrasiyi hiçe sayarak bu hegemonyayı sürdürmeye çalışıyor. Bu bağlamda muhalefetin şu ana kadar elde ettiği başarı, tam da AKP’nin bu politika ve söylemine onların istediği şekilde karşılık vermemesi sayesinde oldu. Kavgacı ve kutuplaştırıcı bir iktidarın karşısında sert tepkiler vermek, -her ne kadar kısa vadede yüreğimizi soğutacaksa da- AKP ve MHP’nin siyasi tuzağına düşmek olur ve uzun vadede muhalefetin yürüttüğü başarılı stratejiyi baltalayacaktır.

Kayyım darbesinin İstanbul, Ankara gibi kentlerde de hayata geçirilebileceği yönünde endişeler var. İktidar bunu göze alabilir mi?

Buradaki mesele “ya bu kayyum atamaları CHP’nin belediyelerine de sıçrarsa” meselesi değil. Daha önce de söylediğimiz gibi bu HDP, CHP meselesi değil; demokrasi meselesi, hukuk meselesi, milletin iradesinin yok sayılması meselesi. İçinde bulunduğumuz durum demokrasinin ve hukukun en temel ve birincil ilkelerinin ayaklar altına alınmasıdır. Olay şu parti, bu parti meselesinden çoktan çıkmıştır. İstanbul ve Ankara’ya sıçrayacağı endişesinden değil, Mardin’de, Van’da, Diyarbakır’da halkın iradesi gasp edildiği için mücadele ediyoruz ve etmeye de devam edeceğiz.

İktidar kayyım darbesiyle neyi amaçlıyor, süreç nereye evrilebilir? Neden durup dururken belediyelere el kondu?

İktidarın otoriterleşmesi ve özellikle de yeni sistemle birlikte merkezileşmesiyle birlikte karşılaştığı tüm sorunları demokratik ilke ve teamüllere aykırı şekilde, yalnızca kendi çıkarı doğrultusunda çözmeye çalıştığını biliyoruz. Belediyelere el konulması da iktidarın bu kapsamda değerlendirebileceğimiz keyfi ve halkın tercihlerinden kopuk uygulamalarından biri oldu. Toplumun bu çerçevede kutuplaştırılması dolayısıyla AKP’nin bu düşmanlaştırıcı söylem ve politikalarının onlar için kârlı olduğu bir dönem de oldu maalesef. Muhalefet güçlerinin dağınık olması, toplumun kutuplaşmış olması ve dolayısıyla farklı mahalleler arasındaki iletişimin kopması, kısa vadede AKP’yi bu işten seçim başarısı anlamında kazançlı çıkardı. Hâlbuki bu, hem Türkiye’nin toplumsal bütünlüğüne zarar veren bir stratejiydi, hem de uzun vadede sürdürülebilir değildi. İktidar karşısında birleşmiş bir muhalefet olduğunda ve daha da önemlisi bu muhalefet iktidarın kavgacılık tuzağına düşmediğinde, bu kutuplaştırma stratejisinin işe yaramadığını son yerel seçimlerde gördük. AKP kendi tabanının erimeye başladığını açıkça gördüğü için şu anda panik halinde. Panikle girişilen bu işin AKP’ye Öcalan mektubu meselesinde olduğu gibi zarar verdiğini göreceğiz.

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.